Ergenlik döneminde bireylerin daha üzüntülü ama diğer yandan öfkeli de olabileceklerini söyleyen Hanım Demirbaş, “Ergenlik dönemlerinde tabii ergenlerin kendine has ruh hali vardır. Sürekli değişkenlik söz konusudur. Daha çok üzüntülü ama bir taraftan öyleyken, diğer taraftan saldırgan olabiliyorlar. Bu da tamamen hormonal bir durumdur ve beyindeki değişimlerle de alakalıdır. Yine hormonal ve hormonların salgılanmasıyla alakalı bir durumdur. Yani söylemek istediğim asıl önemli konu; altta yatan farklı travmatik olaylar yoksa, çocukluk döneminde yaşadığı veya dışarıda ya da aile içinde yaşadığı sorunlar yoksa bunu aileler kişisel algılamamalı. Bu ergenliğin karakteristik özelliğidir. Veliler oldukça sabırlı olmalılar. Çocukları ile kısa, öz ve net bir şekilde konuşmalılar. Kurallara çok ihtiyaç duyarlar ergenler. Daha detaylı bir şekilde değinirsek genelde altta yatan korkular ve kaygılar oluyor. Depresyonlar ve hiperaktivite de olabiliyor. Bunların hepsi bilmeden yapılan yanlışların, yaklaşımların sonucu oluyor çocuklara. Çocuklar böyle kaygılar ve korkular oluşturabiliyorlar. Ergenlik de bazı ruhsal sıkıntıların zaten temelinin atıldığı zamanlardır” dedi.
“Sağlıklı ergenlik için sağlıklı çocukluk gerekiyor”
Demirbaş, sağlıklı bir ergenlik dönemi için sağlıklı çocukluk geçirilmesi gerektiğini söyleyerek, “Tabii ki ergenlikte asıl önemli olan şey, duyguların ifade edilmesine izin verilmesidir. Aslında ergenlik çocuklukta başlıyor. Sağlıklı bir ergenlik için ergenin sağlıklı bir çocukluk geçirmesi gerekiyor. Fakat yanlış gidenler ne olabilir dersek, yine söylemek istiyorum hiç kimse çocuğuna isteyerek kötü davranmaz ama bilmeden öfkemize hakim olamayıp fiziksel şiddet uygulayabiliyoruz. Biraz daha toplum tarafından normalleşen, kabul gören ’Ne var ki bunda’ dedikleri sözel, duygusal şiddet söz konusu olabiliyor. Bunlar da çocukların iç dünyasında, benlik algısında ciddi oranda tahribata yol açabiliyor. Benlik değeri zedeleniyor, özgüveni zedeleniyor. Bununla birlikte olumsuz duygular, korkular ve kaygılarla birlikte öfke, nefret, kin ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.
“Huzursuz ortam hastalıkları ortaya çıkarabilir”
Huzursuz bir ortamda bulunan ergen bireylerin genlerinde yatan hastalıkların ortaya çıkabileceğini söyleyen Hanım Demirbaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Bir de en önemli husus huzurlu bir ortamda yetişirse elbette o çocuk huzurlu olacaktır ama huzursuz bir ortamda yetişirse genlerde ne olduğunu bilmiyoruz. Şu an hepimizin geninde herhangi bir hastalık olabilir. Şizofreni olabilir ama şöyle bir gerçek vardır; huzursuz bir ortamda yetişiyorsa genlerimizde olan hastalıklar patlak verir. Yani önemli olan aile içi huzur. Kavga kültüründe yetişiyorsa, eğer bir kere ergenlik döneminde zaten sosyal rollerin güçlenmesi, sorun çözme yetilerinin geliştirilmesi hedeftir. Aileden gördüğü o sorun çözme yetisi, soruna yaklaşımı aileden aldığı gibi direkt dışarıya aktarıyor. Sorun şiddetle çözülüyorsa artık çocuk hem nefes alabilmek için hem de sorununu öyle çözebileceğine inandığı için bunun doğru yol olduğunu kendince aileden gördüğü ve öğrendiği için şiddet meyilli olacaktır. Yani öfkesini dışarı atacaktır. Şu da olabiliyor; şiddetle bir şeyi elde edebileceğini öğrenmiştir ve çok kolay bir şekilde şiddete başvurabiliyor. Bunun yanlış olabileceğini de çocuk düşünemiyor.”
Hanım Demirbaş, çocukların normal olması isteniyorsa ebeveynlerin de normal olması gerektiğini söyleyerek, “Dolayısıyla bir çocuk hasta doğmaz, suçlu doğmaz. Ortamlar ve koşullar, genetiğin ne zaman devreye girdiğini de söyledim. Bunlar da önemli faktörlerdir çocuğun karakteri, kişisel gelişimi ve kişiliğinin üzerinde. Ruhsal açıdan da sağlıklı bir birey olması açısından önemli ve yön verici faktörlerdir. Çocuğumuzun sağlıklı olmasını, normal tepkiler vermesini istiyoruz ama öncelikle onun bir ergen olduğunu unutmamamız gerekiyor. Çocuklar zaten kanunlar önünde de suçlu değil belli bir yaşa kadar. Bu da demek oluyor ki çocukların zaten bilinçsel seviyesi bir ergeninki gibi değil. Yani çocuklarımıza biz hayatı öğretiyoruz. Bizden öğreniyorlar her şeyi. Çocuklarımızdan istediklerimizi bize verebilmeleri için onlara örnek olmalıyız. Öncelikle biz daha sakin ve daha mutlu olmanın yollarına bakmalıyız. Çocuğumuzu seviyorsak, kendimizi seviyorsak lütfen tekrar asıl olan değerlerimizden tutunalım. Bunları hissedemiyorsak, bunları engelleyen faktörler nelerse çabamız, enerjimiz onların da ortadan kalkması için olsun” dedi.