Yaşanan sorunların hukuk sisteminde bir güvensizliğe yol açtığını söyleyen Fatih Şen, “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasında yaşanan ve basına yansıyan olay takip ettiğimiz kadarıyla ülke gündemini uzun bir müddet meşgul edecek zira Yeni Anayasa tartışmalarını da bu zeminde değerlendirmek gerekecektir. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, Türk hukuk sisteminin üst iki yargı organıdır. Bu iki yüksek yargı organı arasında yaşanan tartışma bireysel başvuru süreci ve Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte ve yakın zamanda verdiği bazı kararlarına yönelik eleştiriler üzerine başlamıştır. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; yüksek yargı organları arasındaki uyum, ülkemiz parlak geleceği ile içinde bulunduğumuz Türkiye yüzyılında, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Anayasamıza göre Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarının bağlayıcı olduğu ve bu kararların uygulanmasının zorunlu olduğu açıktır. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararları ile zaman zaman Yargıtay ve Danıştay içtihatlarının yok sayılmasına neden olması hukuk sisteminde birtakım sorunlara yol açmakta ve hukuk sisteminde bir belirsizlik ve güvensizlik ortamı oluşturmaktadır. Ayrıca, bu durum Anayasa Mahkemesi’nin temyiz mahkemelerinin de üstünde bir temyiz mahkemesi olduğu yönünde toplumsal bir algı da oluşturmaktadır. Unutulmamalı ki Hukuki Güvenlik İlkesi, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireylerin kuralların kendilerine uygulanması sırasında idarece gerçekleştirilen tüm işlem ve eylemlerde devlete güven duymaları ve bu güvenin hukuk tarafından korunması olarak tanımlanabilir. Hukuki belirsizlik ise kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanabilmelerini ve ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmelerini sağlamaya yönelik bir engeldir. Gerek ilk derece mahkemelerinin, gerekse de yüksek yargı organlarının tüm yargılama faaliyetleri sonucu ortaya çıkarılan ve adlî faaliyetlere yol gösteren, yasaların boşluklarını doldurmaya ve hukuki istikrarı sağlamaya yardımcı olan içtihatların etkisiz ve işlevsiz hale getirilmesi kabul edilebilir bir husus değildir” dedi.
Şen, Anayasa Mahkemesi’nin süreçteki rolünün ve yetkililerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin bazı bireysel başvuru kararları yargı birliği ilkesini zedelemekte, hukuki uyuşmazlıkların aynı hukuk kurallarına göre çözülmesini zorlaştırmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarını bir silah vasıtası gibi kullanarak Yargıtay ve Danıştay tarafından türlü gayretle geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz etmesinin, hukuk sistemini kaosa sürüklemesinin ve kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakmasının önüne geçmek için Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sürecindeki rolü ve yetkileri yeniden değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede, hukuki güvenlik ve yargı birliği ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çerçevede, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’ne yönelik, içtihat kararlarına uygun davranmadığı ve Anayasa Mahkemesi’nin yetki aşımında bulunduğu eleştirileri de dikkate alınması gereken eleştirilerdir. Yargıtay Başkanlığı, 10/11/2023 tarihli basın açıklamasında hukuki güvenlik, toplumsal barış ve hukuki öngörülebilirlik ilkelerine vurgu yapmış, bireysel başvuru sisteminde bulunan mevcut sorunların çözülmesi ve standartlara uygun hale getirilmesi için çağrıda bulunmuştur. Bu çağrının, Anayasa Mahkemesi ve yüksek mahkemeler arasındaki güç dengesinin kurulması ve hukuk sisteminin güçlendirilmesi için önemli bir adım ve fırsat olacağı kanaatindeyim. Sonuç olarak, yargının tüm unsurları arasında bir uzlaşı ve işbirliğinin sağlanmasının yanı sıra, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda da gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin "süper temyiz mahkemesi" algısını önlemek için, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sürecindeki rolünün ve yetkilerinin belirlenmesi için Anayasa değişikliği de dahil olmak üzere sair yasal değişikliklerin değerlendirilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.